Okula alıştı, alışmadı, alışacak derken..

Son iki gündür sabah ağlamaları olmuyor, ama surat bozuk tabii 🙂

Saat 2’de beni almaya gel diye defalarca söylüyor okula gidene kadar. Tamam söz veriyorum saat 2’de oradayım diyorum, sen de söz ver beni bekleyeceksin diyorum. Surat asık, mecbur olduğunu biliyor, okula gitmeyeceğim demiyor. Zaten derdi okulla değil, benim orada onunla olmamamla 🙂

İlk haftayı geçtik ben oradaydım çok mutluydu. İkinci hafta 5 gün yani her sabah ağladı. Üçüncü  hafta hastaydı gidemedi. Bugün dördüncü haftanın son günü. İki gündür ağlamayı kesti. Yani toplam 8 gün sabahları ağladı.

Öğlenleri almaya gittiğimde halinden memnun görüyorum. Konuşmalarından öğretmenini sevdiğini anlıyorum. Birkaç ay içinde, koşa koşa isteye isteye okuluna gittiğini görünce epey rahatlayacağım, bir geçiş dönemini de atlatacağız böylece. En zor kısmı bitti galiba.

Artık kabul ediyorum, çocuk büyürken mutlaka travmalar yaşayarak büyüyor. En hafifinden en ağırına kadar çeşitlenebilir ama travmasız bir büyüme yok bu hayatta. Doğaya aykırı. Geldiğimiz yeri unutmamız gerekiyor –ki burada yapmamız gereken işe odaklanabilelim- bunun için de travma denen şeyler yaşanıyor, fiziksel olarak en başta aşılar görev yapıyor. Çocuğu dünyaya – yeryüzüne bağlıyor. Yedikleri de aynı şekilde (proteinler, sebzeler vs.).

Duygusal açıdan ise onu geldiği yerden koparan, ben yapan şey, anneden kopuş büyük oranda. Doğduğunda onu yukarıya bağlayan, onunla birleşik hissetiği anne bir süre sonra ondan kopuyor ve çocuk tek başına kalıyor, bunun ilk zamanları oldukça korkutucu çünkü yalnızlık duygusuyla doluyor. Yalnızlık demek onun için güvensizlik demek. Sonra sonra tek başına bir birey olarak yoluna devam etmeye başladığı zaman kendine güven oluşuyor. Çocuk ilk yıllarında anneye ne kadar doyarsa, sonraki yaşamında içinden doğan özgüven o derece yüksek oluyor. Tabii çoğu anne gibi ben de çocuğumu seveyim derken onu aşırı koruyucu kollayıcı davranıp, kendi olması için fırsat yaratmaktan geri kalabiliyorum.  Kendisi olması demek bir anlamda travmatik bir olay sonuçta. Bu hayatı için çok gerekli olan bir şey. Bu görevi anaokulları çok güzel yapıyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da objektifliğin olabilmesi için duygusallığın olmaması şart. Duyguları geri plana atabilip çocuk gelişimi hakkında objektif davranabilmek -özellikle bir anne için çok zor- ama anaokulları için daha rahat yapılabilen bir şey.

Yeni okuyanlar mutlaka şaşırırlar, yukarısı nedir, geldiği yer neresi, sen nerden biliyorsun falan gibi sorular olabilir.

Ben de hiçbir şey bilmiyorum hatırlamıyorum daha doğrusu, ama geldiğimiz yer hakkında çok güçlü sezgilerim var. Niye geliyoruz nereden geliyoruz ne yapıyoruz nasıl gidiyoruz gibi soruları mütemadiyen düşünen soran konuşan biri olduğum için bu tarz yazmak bana çok doğal geliyor. Araştıralım öğrenelim bütün bu soruların cevapları var hem de bizim anlayabileceğimiz formatta. zaman bu zaman artık…

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın