Bu yazıyı hep yazmak istiyordum ama bir türlü cesaret edip başlayamıyordum.

Zamanı algılayış şeklimizin hayatımızın genel yapısına çok etki ettiğine inanıyorum. Yani ne yaşadığımıza ve nasıl yaşadığımıza çok büyük bir etken. O kadar kapsayıcı bir enerji ki, hava gibi, içinde yüzdüğümüz nefes aldığımız bir okyanus gibi.. Yapısını da hep bir titreşim boyutu olarak hayal ediyorum. Bir şeye benzetmeliyim ki anlamaya çalışabileyim..

Bu titreşim boyutunu da bir radyo frekansına benzetirsem, diyelim ki, 123,5 veya 99,5 frekanslarında titreşen zamanlar var, farklı dünyaların farklı zaman dilimleri veya aynı dünyadaki farklı dönemlerin farklı zaman dilimleri bu şekilde farklı titreşimlerde yaşanıyor. Aynen bir kişinin hayatında da farklı dönemlerde farklı zaman titreşimleri var. Çocukluğunda başka, gençliğinde başka, yaşlılığında başka…

Bu konuyu niye kafama taktım çünkü bir çocuk yetiştiriyorum. Daha doğrusu bir çocuk benim gözlerimin önünde büyüyor ve ben onun zamanı algılayışıyla benimkinin ne kadar da farklı olduğunu bizzat yaşayarak görebiliyorum. Benim zamanım onunkine göre daha kaba yani titreşimi daha az gibi. Hani bazen çok mutluyken veya heyecanlıyken bir saat beş dakika gibi geçer ya..hani bazen de çok önemli bir sınava hazırlanırken bir ay beş ay gibi uzun gelir ya insana, zamanı algılayışımızı ruh hallerimiz de belirliyor.. bir çocuk da çocuk olmasından dolayı zamanı bir yetişkin gibi algılamıyor. Onun için hadi yapalım demek o anda hemen olması demek o anda olması.. çocuk için yarın, dün, biraz sonra, beş dakika önce, çok az kaldı, daha çok var, yaz gelecek, kış geçecek vesaire vesaire yok… o anda olmuyorsa hiçbir anda olmuyor demektir, yaygarasının sebebi bu.. anne gidiyorsa ona bir daha hiç gelmeyecek gibi geliyor, yarın veya akşam veya iki gün sonra diye bir kavramı yok ki gelecek dendiği zaman anlayabilsin.. bir çocuğun bir yetişkin gibi zamanı algılayabilmesi için seneler geçmesi gerekiyor. bebeklik dönemlerimizi hatırlayamamamız da bununla alakalı olabilir mi? belki..  çocukların yetişkinleri bunalttığı en temel noktada çocuğun zamanla ilgili boyutunun yetişkininkiyle aynı olmaması durumu var. Her istediği şeyi istediği anda yapmak istemesi çocuk için o kadar doğal ki, başka bir seçenek bilmiyor, hissetmiyor çünkü.. 99.5 da çalan bir şarkıyı dinleyebilmek için içimizdeki radyonun frekansını 99.5’a ayarlamamız gerekiyor. Keşke o kadar kolay olabilseydi. O zaman çocuğumun korkularını, telaşlarını daha iyi anlayabilirdim. Adapte olmaya nasıl çabaladığını ama kolay olmadığını anlayabilirdim. Benim için de hiç kolay değil ki, düşünsenize bir şey yapıyor kızıveriyorum, kızgınlığımın geçeceğini bilmesini ve kızdığım halde onu çok sevdiğimi bilmesini istiyorum, ama o bunu algılayabilecek zaman boyutunda yaşamıyor. O kendisine kızıldığında tüm varlığıyla o kırgınlığı hissediyor hep öyle olacakmış gibi, bitip yerine başka ruh hallerinin geleceğini o anda düşünemiyor, annem bana kızdı ama bana değil davranışıma kızdı ve geçecek diyemiyor, yalnızca üzülüyor.  Çocuğu onaylama bu yüzden de çok önemli, sevildiğini hissetmesi…

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın