Aşağıdaki yazıyı kendi sitesinden olduğu gibi kopyaladım (www.deli-anne.com)

Ben her ne kadar böyle hayatımı adamadıysam da yazmaya.. onun duygularını anlayabildiğimi farkettim. Yazınca açılmak yazınca zihninin düzene girmesi, yazınca kendini daha iyi anlayabilmek çok değişik.. Aslında kendin için yazıyorsun, çocuğun veya başkaları için değil sadece kendin için.. kendini daha iyi anlayıp bilebilmek için.. ve işe yarıyor..

Yazmasaydım Çıldıracaktım!

by Deli Anne on 17/11/2011

Bunca yıllık ömrümde, yaptığım çok az işten ötürü kendimle gurur duyduğum kesin. Ancak birşey var ki, onu yapmakla neredeyse kendimle öpeceğim; yazmak! Var ya hani, birçoğumuzun sloganı haline gelen şu cümlesi Sait Faik’in: “Yazmasaydım çıldıracaktım!” Evet, sahiden çıldıracaktım yazmasaydım. İyi, kötü, berbat, çirkin, nasıl bilmem ama yazmanın bana ilaç gibi geldiği kesin. Muhtemeldir ki bu sebepten, ömrümde hiçbir işte göstermediğim istikrarı, sebatı, sadakati gösteriyor ve durmaksızın yazıyorum. Öyle ki, yazmayı öğrendiğim, ilkokul çağlarımdan beri yazıyorum. Bazen uzun aralar verdim, bazen hiç durup dinlenmedim. Bazen defterler dolusu, bazen tek kelime olsun, ama illa ki yazdım ve yazmayı asla temelli bırakmadım. Olsa olsa, aralık bırakıp kapıyı, birazdan dönmek üzere yanından ayrıldım.

Bir ara, çok karanlıktı içim. O sıra yazdıkça daha çok karanlığa bulandığımı ve bunaldığımı farkettim. Yazmasam daha mı iyi dedim? Dedim de vazgeçemedim. Bir süre ara verdim. Onda da tümden kesilmedim. Okuduğum kitaplara, not kağıtlarına içime düşen tek kelimeyi dahi olsa yazdım. O sıra dedim; yazmak senin harcın değil; yazmayı bunca isteseydin yazmaktan kesilmezdin. Bu düşünceyle biraz ümitsizleştim. Derken nispeten aydınlandı içim. Çıktım o derin karanlıktan. O sıra yazdıkça iyileştiğimi, terapi görmüş gibi hafiflediğimi farkettim. Haliyle yazdıkça yazmak istedim.

 

Writing

 

“Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…”

dediği gibi Hz. Mevlana’nın, yazdıkça kendimi okudum. Yazdıkça içerime dokundum. Yazdıkça başkalarını bırakıp, kendime koyuldum ki en çok da buna vuruldum!

Dediler ki, iki çocukla nasıl yazdın? Dedim ya, yazmasaydım çıldıracaktım. Bazen evde çok boğuldum, o zaman yazdıkça açıldım dünyaya.

“Yazı anahtarıydı dış dünyanın kapısının, tıpkı anahtarı olduğu gibi iç dünyamın kapısının.”

Televizyonu unuttum. Bebekle her dakikası kıymetli uykumu unuttum. Öyle ki, kimi geceler zaten iyice az olan uykumu bırakıp, yazmaya koyuldum. Hasılı; sevdalandım yazmaya! Şimdilerde dilimde duadır yazmak. Şimdilerde dilimde duadır yazmaya imkanı olmak! Şimdilerde dilimde duadır, yazmak ve bu yolla yaşamak.

Yazdıklarım kayda değer mi, değmez mi bilmedim, tek bildiğim; yazdıkça kendimi iyi hissettim. Ve ben bunu önemsedim, hem de çok önemsedim! Üstelik anneliğim dışında özveri gösterdiğim, tek nadide iştir yazmak! Mümkün mü bu durumda bu işe kulak tıkamak!

“İşte bu yüzdendir yazma hevesime gölge düşürenlere haddinden fazla hiddetim. İstiyorum ki; kıymetlime değmesin eli kimsenin, değmesin zehri dillerin!”

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın