Çocuklar dünyamızdaki zaman yoğunluğunu seneler geçtikçe yavaş yavaş öğreniyorlar.

Demek ki geldikleri yerde zamanın yoğunluğu daha farklı.

Şu anda 4,5 yaşında. Saat üzerinde çeşitli sohbet yapmayı seviyor. “Bak anne dokuzun üzerinde.” , “Bak anne şimdi yirmi geçiyor değil mi?”

Daha önceleri hiçbir hissi yoktu. Geç kaldık dediğimde hiçbir şey anlamazdı. Hareketlerinden anlardım. Tam olarak an’ı yaşıyordu. Bu, artık bozulmaya başlıyor ve bizim zihnimize benzemeye başlıyor.

ZİHNİ; zamanı geçmiş-şimdi-gelecek şeklindeki klasik insan algılamasına doğru geçiş yapıyor.

Başka türlü yaşanamayacağı için bu dünyada, bizler de çocuklarımızın bu geçişi sağlıklı bir şekilde yapması için yardım ediyoruz. Bütün mesele bundan ibaret. Geldiği yeri unutacak ki burada olmanın tecrübesini tam olarak yaşayabilsin.

Yine de geç kaldık hissini sevmiyor. Strese giriyor.

Veya şu anda istediği bir şeyi hemen alamayacağını anladığında bu hoşuna gitmiyor. Ama artık ağlamıyor.. Bir şekilde o istediğinin daha sonra olabileceği gerçeğini anladı. Annesi götüreceğim diyorsa götürecektir. Ama şu anda değil..

Spritüel anlayışta ve ruhsal alemden alınan akışlarda anlatıldığına göre, doğmadan önce geldiğimiz yerdeki zaman yoğunluğu çok daha farklı. Orada varlık bir şeyi düşündüğü anda gerçekleştirebiliyor. Otomatik imajinasyon denen bir kavram var, bu öldükten sonraki aşamalar arasında varlığın yaşadığı ilk aşamalar arasında geçiyor. Varlık otomatik imajinasyonu sayesinde bilinç dışındaki imgelemelerinin tümünü sanki gerçekmişçesine yaşıyor.

Bu tür bir zaman yoğunluğunu dünyada yaşadığımızı düşünsenize. Herkesin zihninden geçen tüm şeylerin hemen gerçek oluverdiğini.. Çok şükür ki böyle değil.!

Bu da bir korunma ve rehberlik mekanizmasının işlediğini gösteriyor bizlere.

Ruhlarımız bilinçlendiği oranda zamanın ve mekanın boyutları da değişecek elbette.

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın