İç dünyamızda çocuklarımıza ayırdığımız zamanlar..

Özellikle de bu ülkede ebeveynlik nasıl bir takıntıdır hiç düşündünüz mü?

Kendi kendimi gözlemlediğim durumlardan bahsedeceğim.

Çocuklarımın hayatlarına yüksek dozlarda müdahale ettiğimi farkediyorum.

Çünkü odağımda onlar var.

Sanki onların hayatı benim hayatımmış gibi hissediyorum.

Küçükler diye yönlendirilmeleri gerekiyormuş gibi hissediyorum. 

Her davranışlarından sorumluyum sanki. Her laflarından her düşüncelerinden ben sorumluyum. 

Öyle bir içsel bağ ki bu.. normalmiş gibi geliyor..

Çünkü hayatlarında pekçok şeye ben karar veriyorum, belki de beni yanıltan da bu.. yiyeceklerini, giyeceklerini ben alıyorum, gidecekleri okullara ben karar veriyorum, gezecekleri yerleri de ben seçiyorum.. peki bu bana onların karakterlerine müdahale etme hakkını da verir mi?

Elbette hayır.

Kaptırmış gidiyorum bu annelik davasına..

Onlara sahipmişim gibi.. istemediğim birşey görünce sinir olmak mesela.. halbuki ne haddime!

Halil Cibranın şu meşhur şiiri geliyor aklıma tabii..

Benim öncelikle kendi iç dünyamda bu annelik meselesini doğru yere oturtmam gerekiyor. Çalışan bir anne olabilirim, bol bol seyahat edip çocuklarından ayrı da kalabilen bir anne olabilirim ama iç dünyamda ona yapışık yaşıyorsam bir işe yaramıyor bu!

Bir birey yetiştirmek istiyorum ama bu iş kitap laflarıyla çocuğun başının etini yemek, dır dır dır etmekle olacak iş değil..

Bırakarak ve kendi yaşamınla örnek olarak olacak bişey.. Ne zor şeymiş bu bırakmak…

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın