Dünyaya dışarıdan bakmak.. Interstellar.. bir Christopher Nolan filmi..

Bu filmi nasıl anlatsam.. tasvir edemiyorum hislerimi.. ama deneyeceğim çünkü sistem ayarlarımla oynadı ve bunu yazmam gerekiyor 🙂

Christopher Nolan.. filmin yönetmeni, sinema camiasında deha olarak görülüyor. Adamın tüm filmlerinde “zaman” meselesi ucundan köşesinden hep işlenmiş. Benim gelmiş geçmiş en kafayı taktığım konular arasında ilk 3’e giren “zaman” meselesi ve ben bu adamı hiç farketmemişim bugüne kadar..

Daha doğrusu inspection’ı seğretmiştim ama beni alıp götüren bir film olmamıştı.. ama bu film.. resmen zihnimi arızaya soktu.. zamanı algılayışımla oynadı.. Kısaca ifade etmeye çalışacağım..

Bu dünya zamanı dışında herhangi bir zaman algımız yok. Bu ne demek? Boyut meselesine hiç girmeyelim 3 boyut 4 boyut falan filan..boyutların zamanla alakası mutlaka var ama biz şimdi sadece zaman’ı konuşalım.

Biz kendi mekanımız içinde -diyelim ki mekanımız bu dünya- zamanın normalden daha hızlı veya daha yavaş geçtiğini hissedebiliyoruz değil mi? Çok mutluyken hemen geçiveren zaman, istemediğimiz bir ortamdaysak bir türlü geçmez. Bu bizim esnek zamanı hissedebilmemizin bir örneğidir. Yani ruh halimize göre değişen bir zaman algısı var. Değişmeyen ise 5 dakika yine 5 dakika -yani biz onu ister 10 dakika gibi hissedelim ister 5 saniye gibi- o yine 5 dakika bunu biliyoruz değil mi?

Zaman algısının değişmesi ise bambaşka bir olay. Burada fiili olarak farklı hızda akan bir zaman var.. Başka gezegenlere gidebildiğimizi düşünelim. Filmde bizim güneş sistemimizin dışına çıkıyorlar ve başka bir sisteme geçip, orada birbirinden uzakta 3 farklı gezegene iniyorlar. Bu gezegenlerin bir tanesinde geçen 1 saat, dünya zamanında tam 10 yıla denk geliyor. Şimdi.. bu yeni gezegene ait zaman algısına bir parça dokunduğunuzu düşünün.. veya şöyle söyleyim kendi zaman algınızın yerinden oynadığını düşünün.. Film düşündürmüyor gerçekten hissettiriyor! Bu ayakların yerden kesilmesi gibi, afallamak gibi, boşluğa düşmek gibi, normal düşünememek gibi, kendini bilme duygusunun yerinden oynaması gibi, bedeni algılayış şeklinin genişlemesi gibi..belki de bir parça daha uzansam bedenimin dağıldığını hissedecektim…

Kuantum fiziği okuyanlar, paralel evrenler konularında okuyanlar daha iyi hatırlarlar, yaşadığımız her anın farklı versiyonlarının farklı evrensel mekanlarda tekrar tekrar yaşanıyor olabileceği teorileri vardır.. Ben bu filmde, hayatımda aklına erebildiğim her anımın farklı zaman algılarında farklı mekan algılarında farklı şekillerde algılanıp yaşandığını hissettim. Bu his beni ve buradaki hayatımı bozan bir histi… bozan derken ayağımın altından yeryüzünün çekilmesi gibi birşeydi!  Veya zihnimin bu yeryüzünden kayması gibi.. Elbette sürekliliği olmayan -olmaması gereken- bir his.. İlk birkaç saat çok yoğun sonrasında daha kabul edilebilir bir his olarak etkisini kaybediyor..

Farklı zaman dilimlerinde farklı varoluşlar gösteriyor film. Yani aynı insan varlığının farklı zaman dilimlerinde ve şekillerinde varolma hali, nasıl var olduğu, ne için, ne amaçla varolduğu, ne şekilde var olduğu, Nolan’ın imajinasyonunda filme dökülmüş.. Ve beni öyle etkiledi ki bu hissin ufacık bir kırıntısı bile bu dünyadaki hayatını yaşama şeklini değiştirebilir bir insanın.. öyle güçlü bir his…. (Dilerim ileride insanın farklı boyutlardaki hallerini farklı formlarda yaşadığına dair de bir film yapılır.. illa ki bu beden formunda devam etmeyeceğimizi biliyoruz, farklı bedensel hallerimizi deneyimleyebilmek keşke şimdi de mümkün olabilse..)

Elbette bu hissin bir parçasına dokunabildiğim için, bu idrakte olduğum için şükürler olsun, bunun benim kendi varlığımla, hayatımla, dünyaya bakış açımla da ilgisi var.

Elbette sıradan bir fantastik film gibi eğlenilerek de izlenilebilir. Varlıksal ihtiyaçlar neyi gerektiriyorsa o olur..

Ve elbette ki, bu farklı zamanları, bizlerin o farklı zamanları yaşıyor olma durumu, sahip olduğumuz şuur kapasitesiyle, şuur seviyesiyle öyle alakalı ki.. ki bu da bambaşka bir sonsuz öğrenme alanı..

Sevgiyle..

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın