Gösteriliyor: 1 - 2 of 2 Sonuçlar

İçimizdeki potansiyeli en üst seviyeye çıkarmak..

Geçtiğimiz günlerde Singularity Üniversitesi’nde bir konuşma yapan Yazar Michael Gelb, tarihin en büyük

düşünürlerinden Leonardo da Vinci‘den örnekler sunarak içimizdeki potansiyeli en üst seviyeye çıkarma konusundaki fikirlerini paylaştı. Gelb, yaptığı konuşmada üstün yetenek için temel oluşturduğuna inandığı yedi da Vinci ilkesini paylaştı:

  1. Merak: Hayata karşı dindirilemeyecek derecede meraklı bir yaklaşım izlemek.
  2. İspat: Bilgiyi her zaman tecrübeyle sınamak.
  3. Hissetme: Tecrübenin açıklığa kavuşması için hislerin sürekli olarak geliştirilmesi.
  4. Sfumato(Rönesans Dönemi’nde kullanılan resim tekniklerinden biri. En iyi örneğinin da Vinci’nin Mona Lisa tablosu olduğu düşünülüyor). Belirsizliği ve kuşkuyu kabullenme gönüllülüğü.
  5. Bilim ve Sanat: Bilim ve sanat, mantık ve hayal gücü arasında denge kurmak.
  6. Vücudi olma: İki eli kullanabilme, vücudu zinde tutma ve dengeyi sağlama.
  7. Bağlantı kurma: Etraftaki her şeyin ve her olayın bağlantısını kavrayabilme.
    Da Vinci’nin insanın içindeki potansiyeli açığa çıkarma yaklaşımları, günümüzde sağlıkla ilgili kabul gören fikirlerle uyuşuyor.

Kaynak: dunyahalleri.com

Maurice Nicoll’den..

Kristalleşmiş Düşünme

  • Yazar : Maurice Nicoll

KRİSTALLEŞMİŞ düşünceler, tutumları oluştururlar.

Sürekli olarak belirli bir tarzda düşünmüşseniz, tüm bu düşünceler bir tutum oluşturacak şekilde kristalleşir. Hep size hak ettiğiniz kadar ilgi gösterilmediğini düşünmüş olduğunuzu varsayalım. Bu düşünceyle binlerce kez özdeşleşmişsinizdir. Ergeç, bu binlerce benzer düşünce, zihinde katı bir tortu oluşturur. Buna kristalleşme denir. Benzer düşüncelerin bu şekilde kristalleşmesi bir tutum oluşturur, demek ki artık sizde başkalarından hak ettiğiniz ilgiyi hiç görmediğinizi tekrar tekrar düşünmekten kaynaklanan belli bir tutum vardır. Bu tutumları oluşturan kristalleşmelerin hiç de nadir olmadığını ve tanıdığınız birçok insanda gözlemlenebileceğini kabul edeceksinizdir. Pekala, ya sizde? Bu Çalışma’da işe daima kendinizle başlayın. Kendi hayatınızda bunun nasıl sessizce çalıştığını gözlemlemiş miydiniz?

Hem kendiniz hem de başkaları için pek çok mutsuzluğa sebep olur. Hesaplar yapmak adı verilen içsel kale almanın oluşumunda çok güçlü bir etkendir. Kişinin kuvvetini günden güne yiyip tüketir ve böylece, ruhun gizli bir içsel hastalığa tutulmasına sebep olur. Kişiyi aşırı derecede kırılgan, hassas veya değişken kılabilir ya da benzer türden zayıflık tezahürlerine neden olabilir. Ama psişik hayatınızda ve –somatik veya bedensel hayatınızda– tezahür ettirebileceği tüm bu kötülüklerin ötesinde, onunla bağlantılı en büyük kötülük, sizin tarafınızdan erişilemez olmasıdır; şuurunuzun ötesindeki karanlıkta sessizce çalışır.

Şimdi, kişinin kendi üzerinde çalışması olan ve kendini gözlemlemeyle başlayan Çalışma’nın Birinci Çizgisindeki birçok zorluktan biri budur. Zorluk şudur: Düşüncelerinizin bazılarının niteliğini görebilir ve zaman zaman fark edebilirsiniz. Daha sonra konsantre olmayı öğrenirseniz, yani kendinizde çok sessiz olabilirseniz, büyük bir karmaşanın içinde hareketsizce dikilip etrafınızda dönen atlıkarıncadaki insan altı varlıklardan, neredeyse grotesk veya çarpık ya da çok kötücül varlıklardan oluşan kalabalığı ayırt edersiniz. Bunlar, genellikle üstüne bindiğiniz düşüncelerdir. Bunlardan biriyle özdeşleşirseniz, merkezden uzaklaşır ve kendi etrafınızda dönersiniz; bir başka deyişle, siz ve o düşünce bir haline gelir ve siz artık “Ben düşünüyorum,” dersiniz.

Size gelebilecek çeşitli düşünceleri gittikçe daha çok gözlemleyebilecek ve bu metotla Ben hissinizi bunların dışına giderek daha çok çıkarabilecek olmanıza rağmen bir tutumu gözlemleyemezsiniz. Zorluk budur. Benzer düşüncelerden oluşan bir sistem, zamanla bir tutum olacak şekilde kristalleştikten sonra onu doğrudan gözlemleyemezsiniz. Sizin parçanız haline gelmiştir ve siz onun hakkında hiçbir fikre sahip olmadan, görünmez bir biçimde ve otomatik işler. Şimdi, bir düşünce sizi illa ki eyleme yöneltmeyecektir ama bir tutum yöneltecektir. Daha önce verilen örnekte, hak ettiğiniz ilgiyi görmediğinizi düşünmekle kalmayacak, durum sanki böyleymiş gibi hareket edeceksiniz ve ne yapılırsa yapılsın, bu tutumun sizi belirli biçimlerde davranmaya sevk edip kuvvetinizi gün be gün yiyip tüketmesine de son vermeyecektir.

Bunun gücünün gizemi, kendi koşulunda yatar: kişinin doğrudan gözlem sınırlarının biraz ötesinde işleyişinde. Kişinin hayatında yaşamaya alışık olduğu küçük şuur alanının dışında uzanmaktadır. Kısacası, şeylerin sizinle şu anki ilişkisi içinde ona erişemezsiniz; bir başka deyişle, alışkanlık gereği içsel olarak içinde yaşadığınız küçük şuur alanında (ne pahasına olursa olsun) aynı kalmak demek olan olağan kendiniz hissine yapışıp kaldıkça bunu yapamazsınız.

Ama kendini gözlemlemenin sahici uygulanışı, gölgede kalan şeyleri aşama aşama şuura yanaştırır ve bunlar da zamanla karanlıkta kalan şeyleri yanlarına çekerler. Sizin için erişilebilir olanları gözlemleyerek kendinize dair şuurunuzu artırmaya başlarsanız, bir süre sonra (şoka dayanabilme kapasitenize bağlı olarak) kendinizde –psişik yapınızda– kendinize değil de başkalarına atfetmiş olduğunuz şeylerin mevcudiyetinin farkına varmaya başlarsınız. Kendimizde şuurunda olmadığımız şeyleri başkalarına yansıttığımızı hatırlıyorsunuzdur; bu hepimizin sahip olduğu büyüleyici bir mekanizmadır ve bu gezegendeki insan hayatının barışına ve uyumuna böylesine çok katkıda bulunan da budur.

Şimdi, kristalleşmiş düşüncelerin bir başka örneğini ele alalım. Diyelim ki daha pek erken bir aşamada, insanların sizi sevmediğini düşünmeye başlamıştınız. Bu düşünceye serbestçe ve tamamen kontrolsüzce kapılmıştınız. Aynı düşünceyi, bir tutum halinde kristalleşene dek, yıllar boyunca tekrar tekrar düşündünüz. Diyelim ki şimdi, sevgi dolu arkadaşları olan çok başarılı bir insansınız. Ama yolunda gitmeyen bir şey, üzüntülü bir uzaklara dalıp gidiş, bir iç geçirme vardır. Tutum gizliden gizliye çalışmaktadır, size fark ettirmeden kuvvetinizi tüketmektedir. Şimdi, tutumlara dair bir başka ilginç nokta daha vardır. Söylediğim gibi, düşünceleri gözlemleyebilirsiniz ama tutumları gözlemleyemezsiniz; ayrıca, bir düşünce sizi illa ki harekete geçirmez ama bir tutum, siz bunun farkında bile olmaksızın, sizi harekete geçirir. İç geçirirsiniz, gözünüz uzaklara dalar gider veya sanki mağdur edilmişsiniz gibi davranırsınız veya size bir şey sunulduğunda şaşırmış gibi görünürsünüz vb.

Bunların hepsi arka planda işleyen tutumdan kaynaklanmaktadır. Gizlenen tutum, sizi mekanik hareket etmeye iter; kısacası, iç geçirmenize, mutsuz bakmanıza, sanki ihmal edilmiş gibi davranmanıza neden olur; oysa bunları yapmanız için hiçbir dış neden yoktur. Bu sizi tüketir. Kuvvetinizi, tıpkı gizli bir kurdun gülü kemirmesi gibi yiyip bitirir. Tuhaf olan şey, insanlar size her gün sevildiğinizi gösterseler ve hatta size gerçekten ilgi duyduklarına dair inkar edilemez kanıtlar sunsalar bile bu ya hiçbir fark yaratmaz ya da yalnızca anlık bir fark yaratır. Tutum, karanlık meskeninden o kötü gücüyle sizi etkilemeye devam eder. Buna çoğu kez, kendine acımanın lezzetli türleri de eşlik eder.

Bu, gerçekten de karanlığın güçlerinden biridir ve aksini gösteren her türlü kanıt, her türlü güvence sizin tarafınızdan hiçbir neden olmadan geri çevrilecektir. Bu türden faydasız ıstıraplar son derece yaygındır. İnsanlığın başka yerlerde kullanabileceği kuvvetini muazzam ölçüde tüketmektedir.

Yazarın Gurdjieff ve Ouspensky Öğretisi Üstüne Psikolojik Yorumlar adlı kitabının 5. cildinden hazırlayan: Fadime Emir.

http://bilyay.org.tr/makale_detay.php?id=1484124012