Kabul edemediğimi kabul ediyorum 🙂 bir türlü beceremediğimi 🙂

Ama artık yeter. Artık biliyorum.

Hayal kuruyormuşum 🙂 Bebek doğdu, lohusa psikolojisi dibine kadar yaşandı, 40 gün geçince rahatlayacaksın dedim kendi kendime, hayallerim böyle başladı 🙂
Daha sonra şu 3 ay bir geçsin, gaz sancıları kesilecek, uyku düzeni oturacak, herşey yoluna girecek dedim, ve hayallerim böyle devam etti 🙂
Daha sonra şu 6 ay bir geçsin, katı gıdaya geçtiğimizde dışarıya daha rahat çıkabileceğim, anneme daha uzun sürelerle bırakabileceğim, işime yoğunlaşabileceğim dedim, hayallerim yine böyle devam etti 🙂
Daha sonra şu 1 sene bir geçsin, emzirmeyi bırakınca gece uyanmaları bitecek dedim kendi kendime, hayallerim böyle devam etti 🙂 ne emzirme bırakılabildi ne gece uykuları düzeldi..
Daha sonra bir konuşmaya başlasın, derdini anlatabildiği zaman çok rahat edeceğim dedim kendi kendime ve hayallerim bööyle devam etti 🙂
En son 3 yaşında, okula başladığı zaman işime daha uzun süre gidebileceğimi, daha çok kendime zaman ayırabileceğimi hayal etmiştim, şu an itibariyle bunun da bir hayal olduğunu anlamış vaziyetteyim ve bir farkındalığa ve ardından da anlayışa ulaşmanın yorgunluğu ve aynı zamanda rahatlığını da yaşıyorum. :)))

Bu hiç bir zaman bitmeyecek, her dönem değişik olacak ama hiçbir zaman bitmeyecek bir olaydır arkadaşlar 🙂
Siz aradığınız sürece hayatınızın her döneminde sizi istediklerinizi yapmaktan alıkoyacak bir şey bulabilirsiniz. Bunu bir çocukla da sınırlamamak lazım.
Olay bizim kafamızda arkadaşlar, zihnimizde oluşturduğumuz kalıplarda..

Hayat hiç bir zaman bize bizim istediğimiz tembellikte ve zevkte olayları karşımıza çıkarmıyor. Bu hayatın bir dengesini kurabilmek için, her ikisini de yoğun olarak yaşamak durumundayız. Eğer biz uykusuzluğun ne demek olduğunu bilemezsek, uyumanın keyfini yeterince çıkartabilir miyiz? Uykunun değerini, yeni doğmuş bir bebeği olan annelere sormak lazım öyle değil mi?
Yani bir parça mutsuzluk olacak ki, mutluluğun farkına varabilelim.

Ayrıca düzene o kadar bağımlıyız ki, (bilinçaltına otomatik pilota atalım ki yaparken kafamızı çalıştırmak zorunda kalmayalım!) en ufak bir sıra dışı durum bizi sinirlendirmeye yetiyor. Çünkü düzensizliğe adapte olmak çok zor bizim için. Çok zor geliyor. Oysa HAYAT KAOTİK işliyor. Yani bildiğimiz düzende işlemiyor. HAYATIN DÜZENSİZ YAPISINA NE KADAR ADAPTE OLABİLİRSEK o kadar başarı oranımız artıyor.

Ve biz başardıkça motivasyonumuz da artıyor, hayatı yaşama sevincimiz artıyor, pekiştirici döngü başlamış oluyor.

Düzensizlik kötü değildir, düzensizlik bizi hareket geçiren güçtür,
ve bir çocuk bir insanın hayatında karşısına çıkabilecek en güzel düzensizlik’tir. Onu hem hayata bağlayan, hem yaşadığını sonuna kadar hissettiren, bütün düzenini alt üst ederek, onu yukarılara çekmeye çalışan bir varlıktır.
Yetişkin için çok zor, inanılmaz isyan ettirici bir durum olmakla birlikte, son derece geliştirici bir durum olduğunu da anlayabiliyorum.

Neyse, başta söylemek istediğimden biraz saptım fakat, yetişkindeki bu düzen bağımlılığı, bizi isyan ettiriyor. Ama ne ilginçtir ki, bu düzene olan bağımlılığımız hiç bitmiyor. Hep bir ümit besliyoruz bir gün gelse de herşey düzene girse de ben rahatlasam…

Ama o gün hiç gelmiyor. Ve herkesin söylediği gibi, çocuk büyüdükçe sorunları da büyüyor.

Dolayısıyla, aradığım rahatlığın hiçbir zaman gelmeyeceğini kabul ediyorum. Bunu bilerek yapmak istediklerimi mevcut koşullarda yapmam gerektiğini anlıyorum. Yapmak istediklerimi bundan sonra ertelemeyeceğim.

E r t e l e m e y e c e ğ i m …

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın