İletişim kurarken çocukla mantıklı konuşmalar yapmak, onu bir büyük gibi karşımıza alıp konuşmak güzel bir fikirmiş gibi görünüyor ama gerçekten öyle mi?

Uygulamada bu, çocukları her şeyi bizim gibi görmeye ikna etme çabasına dönüşüyor.

Çocuklarımızın duygu ve düşüncelerini değiştirebilmek mümkün değil. Mümkün değil.

Daha da önemlisi, BU BİZE DÜŞMEZ.

Bunu yapmaya çalışmak, öfkemizi ve sıkıntımızı daha da artırmaktan başka işe yaramayacaktır. Ayrıca çocuğun aile içinde açık ve ayrı bir “BEN” oluşturma çabalarını engelleyecektir.

Kızımız ya da oğlumuz üzüntüsünü, öfkesini, acısını ya da kıskançlığını ifade ettiğinde ilk tepkimiz, hemen koşup bu duyguları yok edecek ya da durumu düzeltecek “birşey” yapmak olur. Bu “birşey” öneride, yorumda bulunmak ya da yatıştırmak olabilir. Konuyu değiştirmeye ya da çocuğu neşelendirmeye çalışabiliriz. Çocuğumuzu, bu şekilde hissetmediğine, ya da hissetmemesi gerektiğine ikna etmeyi deneyebiliriz.

Oysa ki biz kendi işimize baktığımızda, çocuğumuzun sorunlarına karşı aşırı sahiplenme hissetmeyi bıraktığımızda, çocuklar ister dört yaşında olsun ister kırk yaşında, kendi duygularıyla baş edip, kendi sorunlarını çözme ve kendi istedikleri zaman yardım çağrısında bulunma konusunda büyük bir beceri gösterirler!

Bence bunu denemeliyiz..

(TAVSİYE: Dr. Harriet Lerner’in Öfke Dansı kitabı)

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın