WALDORF düşüncesi üzerine..

Banu’nun Waldorf Üzerine Kısa Notlar başlıklı yazısı beni çok mutlu etti. http://www.miracik.com/ dan tamamını okuyabilirsiniz. Kısım kısım aşağıdaki önemli notlar çok dikkatimi çekti. Kırmızı yaptım. Böyle bir oluşumun Türkiye’de yavaş yavaş büyüyor olması çok güzel. Rudolf Steiner’i tanıyanlar kitaplarını okumuş olanlar bilirler, o bu dünyaya gelmiş en büyük inisiyelerden biri bence, çocuk yetiştirme adına düşünüp ortaya koyduğu her türlü somut adımın insanlık için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

“Waldorf eğitiminde (ve çocuk odaklı tüm eğitim sistemlerinde) bazı şeylerin en başta aileler tarafından yaşam tarzı haline gelmesi, içselleştirilmesi gerekiyor.” Bu zaten hayatın tümü için geçerli birşey değil mi? Bunu yapmayınca, ortaya sadece konuşan anneler çıkıyor. Çocuklarıyla ilgili güzel idealleri var ama nasıl gerçekleştireceklerini bilmiyorlar.  Önce kendimizden başlamamız gerekiyor, önce kendimizden..

“Waldorf eğitimi felsefesi de doğal yaşam pratiklerine, doğal beslenme, adil paylaşım gibi değerlere önem veriyor. Yaşamın doğal ritmine çok büyük saygı duyuyor. Özelikle hayatın ilk 7 yılında, aşırı uyarıcılardan çocukları yumuşakca koruyor… Bilmediği, görmediği, dokunmadığı şeyleri öğretmiyor.”

“Duyuları sadece görmek, duymak, tatmak, koklamak ve hissetmek ile sınırlamıyor…
Beden ait (alt duyular) – Dokunma, Yaşadığını hissetme, Hareket etme, Denge
Çevre (orta duyular) – Koku alma, Tat alma, Görme, Isı algısı
Ruhsal (üst duyular) – Duyma, Dil, Düşünme/Anlama, Benlik
şeklinde 12ye ayırıyor. Ancak bunlara da keskin filtreler koymuyor. Herşeyi müzikle, resimle, sanatla, doğayla, güzelliklerle harmanlıyor ve öyle sunuyor.”
Bence dünyaya gelmiş varlığın herşeyden önce sezgilerine değer vermesini öğretmeye çalışıyor. Kendisini beş duyu ile sınırlandırmak ve birşeylerin ötesinde neler olduğunu hiç düşünmemeye yöneltmek kişiyi atalete yani zamanla dejenerasyona sokacak olan birşey. Bunun önüne nasıl geçilebilir, onun sezgilerini daha çok çekmeye, algılamaya yarayan ufak uygulamalar yapmakla.. bu da sanatla olabilir pekala…
Waldorf eğitiminin, çocukları gerçek dünyanın acımasızlığına hazırlamadığı ve bu kadar sanatla yoğurulmuş bir eğitimin daha teknik alanlara yönelik alt yapıyı hazırlayamadığı düşünülebilinir. Ancak mezunları arasında yapılmış çalışmalara bakıldığında durumun böyle olmadığı açıkça görünüyor.
Akademik öğrenme kişiyi sadece bedenden ibaret gören bir öğrenmeyse.. başarı denen şey de dünyaya ait ve bedene ait başarılar olarak görülecektir. Halbuki kişinin aslı ruh’tur. Asl’ından ona ulaşan her türlü yaratıcı enerji, her türlü sezgisel düşünce, akademik başarı denen başarıyı da kapsar ve onun ilerisine geçer.
”Waldorf eğitimin müfredatı bütünüyle gelişim evrelerine uygun olarak planlanmış. Hatta çocuğun ilk süt dişini kaybetmesi resmi eğitime başlamaya hazır olmasının bir işareti olarak görülüyor. Müfredat her ders için 3-5 hafta süren blok dersler ile işleniyor. Yani 3 hafta boyunca her sabah sadece matematik çalışılıyor, sonraki haftalarda tarih, fizik, edebiyat… hepsine sıra geliyor ve öğrendikleri ile kendi ders kitaplarını kendileri hazırlıyorlar.
Türk eğitim sistemini az biraz bilen anne-baba olarak, bir Waldorf ilk-orta okulunun Türkiye’de açılmasının bürokratik zorluğunu görebiliyoruz. Ancak bizim Waldorf müfredatından kendi adımıza çıkarttığımız sonuç, çocuğumuzun kendi hızında gelişmesine fırsat yaratabileceğimiz ortamları her yaşında artırmamız gerektiği oldu. Böyle bir çabanın sonuçsuz kalmayacağını da biliyoruz.”

“Waldorf eğitimi çocukların akademik başarısından ziyade…
– duygusal, estetik, sosyal farkındalığa,
– başladığı işi tamamlayacak irade gücüne,
– doğru ve yanlış arasında net bir duruş sağlayacak ahlaki değerlere
sahip olması üzerine odaklanmış durumda… Başarı kriterleri kişiden kişiye değişebilir ama böylesi değerlere sahip bir birey hayatta ne yaparsa başarılı olacaktır, bu kesin…”
Çünkü varlığı daha üst bir boyuttan kapsayacak…

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın