Dünkü Neill’in yazısı ile ilgili kendimce birkaç yorum ve ekleme yapmak istiyorum:

Çocuklarda sinirlilik halleriyle çoğumuz başa çıkmak zorunda kalıyoruz. Yetişkinlerde de oldukça fazla dozda asabiyet var.. Çocukluğumuzda öğrenilmiş (öğretilmiş) bir durum mu bu?

Buna çocuğun beyninden bakarak yanıt vermek gerekir. Ama büyümüşüz nasıl bakacağız? Hipnozla çocukluk dönemine dönüp belli olayları tekrar yaşarak o çocuğun duygularını (küçük kendimizin yani) hissedebiliriz. Veya araştırmaları takip edip bol bol okuyacağız, çocuk beyninin nasıl çalıştığına dair yapılmış araştırmalar var.
Ben çocuk algılayışının şöyle olduğunu düşünüyorum:
Anne baba veya yanındaki yetişkin çocuğa/ bebeğe, diyelim ki parmağını burnuna sokmamayı öğretmek istiyor, çocuk buna yeltendiğinde “yapma” diyor “o kötü birşey” bunun yanlış birşey olduğunu ona öğretme hevesinde, müdahale ediyor çocuğa. Bunu yaparken ne kelime kullanırsa kullansın tavrı eğer; bunu yaparsan yanlış yaparsın, bunu yaparsan kötü olursun, bunu yaparsan ayıp olur, bunu yaparsan küserim, bunu yaparsan seni sevmem gibi bir tavır olursa, çocuk bunu yaptığı için kendisini suçlu hissedebilir ve bunun sonucunda kendisini sevmeme başlar. Bunun sonucunda ve akabinde de zaten sinirlilik başlar. Yani yetişkin farkında olmadan ona kendisini sevmemeyi öğretiyor. Tamamen doğal olan içgüdüsel bir meraktan kaynaklanan hareketi abartıp, sanki öğrenip ömrü boyunca bunu yapacakmış gibi davranıp, negatif bir tepkiyle onu uzaklaştırmaya çalışmak belki bir eğitim metodu ama çocuğa sonuçta aşıladığınız şey çok daha vahim ve ömrünün kalanını etkileyecek bir durum.
İşte çocuk algılayışının, kendisine yöneltilen her türlü eleştiri her türlü empoze her türlü telkinde bu tür bir tepki vereceğini düşünüyorum. Dolayısıyla onun yaptığı her şeyi ama herşeyi kabullenmek çok önemli. Onun tercihi o seçiyor, tabiki onun seçimleri yanlış olabilir. Mesela evden dışarı çıkarken ayakkabısını giymek istemiyor, olabilir, bu demek değilki onu ayakkabısız çıkaracağım, o anda ne kadar anlatırsanız anlatın ikna da olmuyor, işte bu anda ona yaklaşım şeklinde bence tek anahtar: TAKINDIĞIM TAVIR.. kelimem ne olursa olsun çünkü sonuçta bir enerji naklediyorum ona, o kelimeleri kullanarak onu bu kararıyla kabul ettiğimi hissettirmek. Eğer gerçekten onun beyniyle hissedip kabul edebiliyorsam sözcüklerimin bir önemi yok anlayacaktır…

İnsan başka insanları sevebilmek için önce kendisini sevmelidir. Ben savaşların olmadığı bir dünya talep ediyorsam, kendini seven bir çocuk yetiştirerek kendi adımlarımı atabilirim.

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın